top of page

Banner’ın Kırmızı Kızağı

Bu, sahibi aramızdan ayrıldıktan sonra önemini anladığımız kırmızı bir kızağın hikayesidir.

Banner daha küçükken ona Noel için kırmızı bir kızak almıştık. Banner arabaları severdi ve bu kızak da adeta kırmızı bir yarış arabası gibiydi. Kızağın arkasına siyah kalemle “BANNER” yazdım. Şimdi tam olarak bir Banner-mobile olmuştu. Henüz kardeşleri doğmadan ve okula başlamadan önce, tamamen onun olarak benimsediğimizi hatırladığım ilk şeylerden biriydi bu kızak.


Benim doktora programım sürerken, Bilkent’te kampüs içindeki lojmanlarda yaşıyorduk. Kampüsteki tepelerden aşağıya doğru bu kızakla kaymayı çok severdik. Banner’ın ayakları yoğun karda yürümek için çok küçük olduğu zamanlarda kullandığımız, kızağın onu tepelere çıkartmaya ve de karın içinde sürüklemeye yarayan turuncu plastikten bir çekme kolu vardı.


Küçük kardeşi Aslan ailemize katıldığında bu iki kişilik kızak mükemmel oldu. Banner’ı hemen önüme alıp Aslan’ı da onun kucağında tutarak tepelerden aşağıya inerdik. Kampüsteki evimizin altındaki göletin etrafında oğullarımı kızakta çektiğimi hatırlıyorum. Her kış, kızağı kar yağışı ihtimaline karşı ortaya çıkarırdık.



Ancak, kış sezonun bittiği mart ayının bir gecesi kızağımızın adına ilham kaynağı olan ve adını paylaştığı Banner aramızdan ayrıldı.


Birdenbire, onun fiziksel eşyaları özel ve derin bir anlam kazandı. Nesnelerin kutsallaştırılması, tüketici davranışı dersimde de ele aldığım bir konudur. Normal, sıradan nesneler, çeşitli nedenlerle tüketiciler için kutsal anlamlar taşıyabilir. Banner Davut artık fiziksel olarak aramızda olmayana kadar bu kişisel olarak pek düşündüğüm bir şey değildi.


Onun dolabı ve çekmeceleri kıyafetlerle doluyken biz ne yapacağız? Yas içinde olan aileler için sıkça bahsedilen çok zorlayıcı bir karar sürecidir bu. Hala üzerlerinde kokusu olan tişörtler, değerli fotoğraflarımızda giymiş olduğu gömlekler, en sevdiği kapüşonlu sweatshirtleri ve kendi deyişiyle “ rahat pantolon” olan eşofmanları. Arkadaşlarına ve kuzenlerine birkaç eşya verdikten sonra bir aile dostumuz Banner’ın kıyafetlerini büyük bir bavula koyarak bodrumumuzdaki depolama alanına kaldırdı çünkü bizim için ilk aylarda üstesinden gelebileceklerimizin çok daha fazlasıydı bu.


Gerçi sadece kıyafetler de değildi. Banner’ın bir sürü defterinin ve ödevlerinin içerisinde olduğu sırt çantası, onsuz döndüğümüz haftasonu gezimizden sonra bizi evin girişinde karşıladı. En üst çekmecesi küçük hazinelerle, çocuksu el yazısıyla isimlerimizi yazmış olduğu kağıt parçalarıyla, yaklaşan doğum günleri için almış olduğu notların olduğu aylık takvimlerle dolup taşıyordu. Hayatın normal akışında bunlar çoğunlukla atılması gereken önemsiz şeyler olur. Ancak bir anda bütün bunlar kutsal bir hale geldi, her bir kağıt parçası bir şekilde dokunmak istediğimiz bir hayatın izi oldu. Artık ismini kağıtların üzerine yazamayacağından, yazmış olduğu her şey bir anda sınırlı sayıda nadide parçalar oldu.


Bu eşyalar, yas danışmanlarının da önerisiyle, yeterince sıkıştırılıp kutulara konularak onlarla yüzleşmeye hazır olacağımız zamana kadar ortadan kaldırıldı. Gerçekten de, geçen ay, yaklaşık dört yıl sonra, nihayet Banner'ın sanat eserlerinden oluşan bir kutuyu açmayı başardık, ve bu süreçte gözyaşları da vardı. Yinelenen veya etiketlenmemiş ve tarihsiz bazı eşyaları ve eserleri temizlemeyi başardık (Not: her zaman sizin eserlerinize ve çocuklarınızın eserlerine tarih yazın). Yavaş yavaş devam edebiliyor ve bazı şeyleri geride bırakabiliyoruz.


Ancak depoda saklanması o kadar pratik olmayan başka eşyalar da vardı. Mesela, Banner’ın odası, üst ranzası, mutfak masasının yanındaki sandalye, bisiklet ve de kızak sanki kullanılmalılarmış izlenimi verdi. Müzede bulunan enventarler gibi durmalarını istemedik.


Ertesi kış, kar yağmaya başladığında alışkanlıklarımız bize Banner’ın kızağını çıkarma zamanının geldiğini söylüyordu ancak sahibinin yanımızda olmayışı kalbimizi kırıyordu. Banner olmadan kızakla kaymayı nasıl düşünebilirdik ki? Binlerce kez vermemiz gereken bir kararı vermek zorundaydık: yaşamaya devam etmek. Yeni anılar yaratmak için, yeni bir günde kardeşleriyle birlikte dışarıya çıktığımız anların Banner’ın en çok onurlandırılacağı zamanlar olacağına inanmak için yaşamaya devam etmeliydik. Biz de kırmızı kızağı aldık ve apartman binamızın yanındaki tepenin yokuşunu çıktık. Aslan’ı bacaklarımın arasına ve o zaman bir yaşında olan Nehir’i kucağıma aldım. Duyulacak bir şekilde “Seni seviyoruz Banner” diye seslendim ve tepeden aşağıya kaydık. O hiç de uzakta değildi, o da o an bizimleydi.


Bu kızak karlı günlerin, coşkulu kahkahaların ve en neşeli anlarındaki baba ve oğul bağlarının simgesi haline geldi. Ailem ve kardeşlerimle kendi çocukluk evimin arka tepesinden aşağı kızakla kayma anılarımı çağrıştırıyor. Ve şimdi de Banner ile birlikte olan en iyi zamanların anılarını taşıyor.


Şimdi kızağın sahibi olmadan dördüncü kışımızı yaşıyoruz. Hala kızakla kayıyoruz. Hatırlıyorum da Aslan'ı ve komşu bir arkadaşımı kızağa heyecanlı bir şekilde binerken gördüğümde kırmızı plastiğin sonunda çatlayabileceğinden korkarak güçlükle yutkunmuştum. Benim için o an Banner’ın eşyalarının onun en çok istediği şekilde kullanılmasına izin verme sürecinin bir parçasıydı: kardeşlerinin eğlenmesi için. Mucizevi bir şekilde, turuncu çekme halatı henüz kopmadı ve çocuklarımızı tepenin zirvesine geri götürürken hala kullanışlı oluyor. Ama bir gün her şey gibi o da sonuna ulaşacak. Biz de anılarımızı saklamaya devam edeceğiz.


Geçen hafta sonu ailecek kızakla kaymak için yakınımızdaki Bilkent kampüsüne gittik. Banner'in kızağının hikayesi yazılmaya devam ediyor. Yeni küçük bir kahramanımız var, Cesur. O da tanışma fırsatı olamamış olsa da abisinin kızağının tadını çıkarıyor. Cesur’u sadece ikimiz olacak şekilde fazladan kayma zamanı için dışarı çıkardım. Bazı dik yokuşlarda yarıştık ve tam taştan kaldırımlara çarpmadan önce durduk. Aşağıya doğru yarışırken “Sür onları kovboy” şeklinde bağırdım. İki yaşındaki Cesur da beni taklit ederek “Kovboy” şeklinde her kayışımızda seslendi. Kızağı bu şekilde birlikte kullanmak Banner’a daha yakın hissettiriyor.


Umarım bir gün cennette birlikte kayarız ve kim bilir, belki Allah’ın bize o kırmızı kızağı getirmesinin bir yolu da vardır.



67 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page